Wednesday, March 26, 2008

Hasan Cemal'in Yazısı

Değer verdiğim gazetecilerden biridir Hasan Cemal. Bugün Milliyet'te güzel ve önemli bir yazısı çıktı, onu aktarıyorum buraya:

Türkiye’ye yapılacak kötülükler üzerine...

Oyun aslında çok açık oynanıyor. Görmek isteyenler için gizlisi saklısı yok. 2002 yılı sonunda, AKP’nin seçimleri kazanıp hükümet olmasından beri sahnede heyecanla izlenen bir oyun bu.
Adı sır değil:
AKP’yi devirmek!
Nasıl mı?
Yeni bir 28 Şubat’la...
Muhtıra ile...
Askeri darbeyle...
Olmadı, yargısal darbeyle...
Arayışlar 2003’le birlikte başladı. Askerin doruklarında uç veren kıpırdanmalar, yargıyla üniversitenin tepelerine sirayet etti organize biçimde.
Sivil odakların bağlantı noktalarında bir kısım basın ve emekli paşaların başını çektikleri bazı kuruluşlar vardı. Perde arkasında ilginç işbirliği örnekleri, ‘organize işler’ sergileniyordu.
Askerin doruklarında rahatsızlığa yol açan ilk konu Kıbrıs oldu. Başbakan Erdoğan- Dışişleri Bakanı Gül ikilisinin Annan planıyla “Kıbrıs’ı satmaya hazırlandıkları” söyleniyor, bunun engellenmesi isteniyordu.
Ağır basan kaygılara gelince:
(1)Erdoğan hükümeti, AB’ye uyum ve demokrasi diyerek askerin elini zayıflatacaktı.(2)Bu durum Türkiye’nin bölünmesine giden yolu kısaltırken,(3)siyasal İslam‘ın güçlenmesini ve devleti adım adım ele geçirmesini hızlandıracaktı.
Ne mi yapmak lazımdı?
AKP’den kurtulmak ve AB eğer ‘özel koşulları‘mızı kabul etmiyorsa, o zaman AB’ye de sırtımızı dönerek başka sulara açılmak şarttı.
Hangi sulara?
Örneğin Tuncer Kılınç Paşa, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği koltuğunda otururken, AB’ye alternatif olarak Rusya, Çin, İran, Ortaasya sularından açık açık söz etmişti.
2003’le 2004’ün darbe tertipleri böyle bir ortamın içine oturdu. Sarıkız ve Ayışığı gibi isimler aldı.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman Paşa’yla, özellikle Jandarma Komutanı Şener Eruygur Paşa’ya kadar uzandı tertiplerin kökleri. Hatta MİT’in konuyla ilgili uyarıları gündeme geldi.
Bir kısım basında manşetler atıldı, “Genç subaylar rahatsız!” diye... Yazılar yazıldı, “Ne bekliyorsunuz, elinizi çabuk tutun!” diye... “Her şeye yeni baştan başlıyoruz!” diye... Zamanın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa’yı yıpratmak için haberler üretildi, köşeler yazıldı.
Ne çabuk unutuluyor bunlar.
Ama sonunda istedikleri olmadı.
(1)Hilmi Özkök Paşa, askerin anayasadaki yerine sadık kalarak ‘darbe tertipleri’ni etkisiz kıldı.(2)Yeni bir 28 Şubat için büyük medya ikna edilemedi.(3)Büyük işdünyası da, büyük medya gibi, hükümetin AB ve ekonomi politikalarını desteklediği için ‘darbe tertipleri’nde yer almadı.
Ama oyun devam etti.
“AKP’yi devirmek!” oyunu, özellikle 2006’dan itibaren ‘Çankaya Savaşları’ adı altında devam etti. Ne yapılırsa yapılacak ama Cumhurbaşkanlığı AKP’ye verilmeyecekti. Bunun için Türkiye istikrarsızlaştırılacak, siyasal cinayetler ile çalkalanacaktı.
Türkiye, gerçek bir hukuk skandalı olan 2007 yılı Nisan ayındaki 367’ye ve 27 Nisan Muhtırası’na böyle geldi. Askerin gece yarısı muhtırasıyla 367’deki parmağı ileride yazıldığı vakit, hiç aklınızdan çıkarmayın, demokrasi açısından Türkiye’nin yaşadığı ayıplar bir kez daha hayretle görülecektir.
Cumhurbaşkanı seçimi, muhtıra ve hukuk komplolarıyla ancak dört ay ertelenebildi. 22 Temmuz seçimlerinde AKP’nin yolu kesilmek, hiç olmazsa bir koalisyon ortağına bağlanmak istendi.
Tümü ters tepti.
Halkın muhtırası yüzde 47 oldu.
Ve Abdullah Gül Çankaya’ya çıktı.
Fakat sona ermedi oyun.
2003-2004 darbe tertipleri geride kalmış olsa da, seçim sandığında sonuç alınmamış olsa da, askerin muhtırası seçim sandığında ters tepmiş olsa da, şimdi sırada yargısal darbe var.
Bir başka deyişle:
Askeri değil hukuki darbe!
Şunu unutmayın:
Bir askeri darbe Türkiye’ye ne kadar büyük bir kötülük yaparsa, AKP’nin kapatılması da Türkiye’ye aynı ölçüde kötülük yapar.
Siyaseti istikrarsızlaştırır.
Ekonomiyi istikrarsızlaştırır.
AB ile ilişkileri dinamitler.
Ve hiç kuşkunuz olmasın:
“Ah bir ekonomik kriz çıksın da bu AKP gitsin!” diyenlere gün doğabilir, ama Türkiye iyice cepheleşir, Türkiye bin beter kutuplaşır.
Türkiye’yi gerçekten bölmek isteyenler de, Türkiye’yi radikal İslam’ın etki alanına çekmek isteyenler de, hiç kuşkunuz olmasın, AKP’nin kapatılmasına çok sevinirler.
Kim bilir kaçıncı kez yazıyorum bunları. Ama yazmayı sürdüreceğim.
Çünkü Türkiye’de rejime dışarıdan müdahaleler, muhtıralar, darbeler, bu ülkede demokrasinin yerleşmesini, siyasetin olgunlaşarak taşlarının yerli yerine oturmasını sürekli geciktiriyor.
Askerin işi siyaset değildir.
Ülke savunmasıdır.
Yargının işi siyaset değildir.
Hukuktur, hukuk devletidir.
Türkiye’yi kimlerin yöneteceğine seçim sandığında millet karar verir. Bu mekanizmaya dışarıdan müdahale demokrasiye aykırıdır ve Türkiye’ye kötülüktür.
Bu kötülüğe ortak mı olacaksınız? Yoksa demokrasiden yana mı çıkacaksınız?
Soru budur.
Üçüncü yazı yarına...

Saturday, March 22, 2008

Jonathan Livingston

Bugün bizim martıyı gördüm sahilde, biraz ürkek ve tedirgindi... İşte bu anını yakaladım Bach'ın düşlerinde yarattığı dostumun!
Posted by Picasa

Uzakta Değilim

Öyle senden uzakta değilim
Görmesini bilsin gözlerin, bakışındayım
Belki sana senden yakın
Çarpan kalbinin her atışındayım...

Orhan Veli Kanık


Çok güzel doğrusu...

Friday, March 21, 2008

Yeni Gelişmeler (Ergenekon gözaltıları)

Pek çok şey, şu sıralar hızla yaşanmakta Türkiye'de. Geçen haftanın parti kapatma davasının hemen ardından bir hafta sonra bu kezde Ergenekon'la ilgili üç kişi (İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu) sabaha karşı gözaltina alındı. Böyle apar topar göz altına alma işlerini hiç sevmiyorum. Hele hele bu insanların bir yerlere kaçacakları yoksa zaten, böyle apar toparlık niye? İşin ilginci, bugün, bütün medya nerdeyse bu olayı "Türkiye Şokta" başlıkları altında verdi. Eğer bu tür gözaltına alınmalara karşıysaniz, şok oluyorsanız, niye daha önceki gözaltilarda tutarlı davranıp karşı çıkmadınız yıllarca! Herneyse, bu yapılan, açıkça Turkiye'deki Polis Devleti havasını güçlendiren bir durumdan başka birşey değil kanımca!

Bugünün beni belkide daha çok üzen bir haberide (Milliyet), Abant İzzet Baysal Üniversitesindeki bazı öğrencilerin özel güvenlikçiler ve jandarma tarafından tekme tokat dövülmeleri olayı! Resimleri görünce içim sızladı. Öğrenciler rektörlükten izin almadan Irak'ın işgalinin 5. yılı nedeniyle açıklama yapmak istemişler. İzin alınmayışı gerekçe gösterilebilse bile, böylesine acımasızca müdahale ne oluyor! Bırakın insanlar istediklerini söyliyebilsin. İnsanımızın sesini kendi ellerimizle boğuyoruz. Hele bu kişiler, üniversite çağı öğrencileri olduğunda durum dahada düşündürücü! Bunlar bizim çocuklarımız değil mi? Sanki düşmana saldırı düzenlenircesine bir gence dayak atılmaz ki! Böyle yaptıkça ne bekliyebiliriz gelecek kuşaklardan!

Fazla dağıtmadan ilk konuma döneyim: İlhan Selçuk'uğun yazılarını severim, onlarla büyüdüm. O'nun Pencere'sinden de doğrunun bir parçasının görüldügüne inanıyorum (bir arkadaşımın çok sevdiğim felsefi söyleminin bir parçası). Ama, devlet icinde devlet olmaya kalkanlardansa eğer, hesabini kesinlikle vermeli. Devlet ve dolayısıyla halk, en tepede kendini en üstün görüp, "herşeyi bu aşağılık halktan çok daha iyi ancak biz biliriz" diyenlerden çok çekti. Ergenekon bir an önce açığa çıkartılmalı! Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu hırçın yapıda, devlet içindeki çetelerin çökertilmeye çalışmalarıyla doğru orantılı! Yerleşik kemirgenler, foyaları birer birer ortaya çıkmaya başladığında ortalığı ateşe vermekten çekinmiyorlar. Birkaç alt düzeyde piyonun yakalanmasına ses çıkartmayan ve olayın bu seviyede kalıp örtbas edilmesi taraftarı çevrelerin homurtuları şimdi daha da çok çıkar olacak.

Siz devletin iç çetelerinden temizlenmelerini istiyormusunuz? Ben içtenlikle istiyorum.
Siz Türkiye'nin uygar bir hukuk devleti olmasını istiyormusunuz? Ben çok istiyorum.
Siz Türkiye'de sulandırılmamış gerçek bir demokrasiye varmısınız? Ben varım.

Belki çok naifsin diyeceksiniz, belki aldırış etmiyeceksiniz, ama ben daha başka onurlu çözüm yolları göremiyorum. Halkıyla barışık, sevgi sunan, koruyan, hukuku üstün tutan bir devlet istiyorum.

Bu arada, özellikle geçen haftaki yazımın ardından, AKP'yi savunduğumu düşünenler olabilir! Durum öyle değil. Yaptıkları bazı işleri (özellikle 1. dönemde), benim düşünce sistemine daha yakın olduğum partilerden daha ilerici bir şekilde yapmalarını, çözüm üretebilmelerini (sorunlar yumağı oluşturup sürekli şikayet edenleri çok gördük) hoşnutlukla karşıladım. Ancak bu yeni dönemde AKP'nin, yürekten Atatürk'çü ve laik olan (benimde içinde yer aldığım) çevrelerin özellikle de son zamanlarda daha fazla oluşan endişelerini yeterince gideremediğinin de farkındayım. Bunu bir an önce dikkate almalarını öneririm!

Hepinize iyi günler :)

Saturday, March 15, 2008

Son zamanlarda en cok guldugum cizi

Facebook'tan bir tanidigim gonderdi, hatta bende digerlerine ulastirdim. Hala hosuma gidiyor, oldukca komik :)

Friday, March 14, 2008

AKP'ye dava!

Yargitay Cumhuriyet Bassavciligi'nin actigi davayi bugun ogrendim. Boyle demokrasi karsiti sacma sapan davalari kiniyorum! Olmamasi, yasanmamasi gereken olaylar hergun Turkiye'nin gundeminde. Devlet kendi halkina hala guvenemiyor, oyle bir asagilayici muamele yapmis oluyor ki bu yaptiklariyla! Sonucta yapilanlar, kolay kolay kabullenilebilir cinsten degil.

Demokrasi ve insanca yasamaya evet diyenlerin bu tur olumsuzluklarin karsisinda durmasi gerektigine inaniyorum. Boyle sacmaliklar, dunyanin hicbir uygar demokrasisinde olacak ve ozumsenebilecek isler degiller. Bu arada, ellerini avusturan kimi asalaklarinda, bu isten hoslandiklarini, kendilerine cikar beklentisi icine girdiklerini de sezinlemiyor da degilim hani! Perde arkasindan, ufak ayak oyunlariyla birseyler yapmaya kalkisan kucuk beyinler gormek hicte hosuma gitmiyor, bunu daha oncede belirmistim!

Haksizliklari kimse istemez, buna kimse dayanamaz! Biliyoruz ki, parti kapatmak, yasakci yaklasimlar icinde olmak cozum degil, hicbir zaman olamadi ve olamazda! Cogu kisi bunu anliyor ve goruyor da zaten...

Ozlemim, gelecege guvenle bakabilen, saglikli ilerliyen, iceride kendini olusturan bireyleriyle barisik, disarida saygin, guclu bir Turkiye gormek. Bunun yoluda, tutarli, demokratik kurallara bagli hukuk devletinden geciyor... Yurunulen bu yol zor olsada, diger baska onerilen cozumlerin icinde en onurlusu. Evet, demokrasiye guveniyorum, guvenmek istiyorum. Kucuk ayak oyunlariyla celme takilmazsa, ayakta durabilecek olgunlukta olduguna, guvenle ileriye donuk adimlar atacagina inaniyorum. Bu konuda iyimsermiyim? Evet, kesinlikle oyle...

Turban niye sorun oluyor? (2 Subat 2008'de yazdigim yazi)

On Bilgi: Daha once yazmis oldugum bu yaziyi Turkce bolumune tasidim bugun...

Turkiye'nin bir kismi, onumuzde biriken sorunlara gozlerini kapatmis, inatla, yasakci bir tutum icinde, kendi dediklerinin olacagina, herseyin oylelikle cozulecegine inaniyor. Demokratik bir acidan bakildiginda, hicte kabullenilemiyecek diretmelerle karsimiza cikiyorlar. Devletin ve onu olusturan, var eden toplumun bir arada barisik yasayabilmesi icin bireysel haklarin insanlarimiza ictenlikle sunulmasi gerekiyor. Bu isin lami cimi yok! Hele hele, laiklik arkasina gizlenip, anlamsiz dayatmalari ortaya sermenin hicbir tutarli aciklamasi yok. Bugun yasananlar laiklik elden gidiyor havasinda topluma yansitiliyor. Bu tur basitliklerin, ayak oyunlarinin inandiriciliklari, gecerlilikleri coktan ortadan kalkti. Laikligin hic bir yere gittigi yok, olan insanlarin insanca yasama istegi, temel hak ve ozgurluklerine kavusma ozlemi.

Dogrusunu soylemek gerekirse, bas baglamak bana cok anlamsiz gelen bir is. Dinsel anlamda da kendimi pek dinsel gormedigimi belirtmemde yarar var bu noktada! Ancak, yetiskin bir kisi basini ortup universiteye gelmek istiyorsa bunu yapabilmeli. Bu temel istege karsi cikildikca anlamsiz gerginliklerde boy gosteriyor ulkemizde. Oysaki Turkiye'nin boyle basit kisir dongulerden kendini kurtarip ileri atilmasi gerekiyor. Universite, pek cok genc icin hayatlarinda en onemli kararlari verecekleri bir yer. Nasil oluyorda, gunumuzde baskici bir kafa anlayisi, bazi genc kizlarin egitim haklarini ellerinden alabiliyor, ortami gerebiliyor, demokrasi disi yontemlere basvurabiliyor, askeri darbeye canak tutabiliyor? Sanki yillar oncesinin Amerika zencilerinin cektikleri ve hak arayis girisimleri bizim toplumumuzda bugun yasaniyor! Evet, Turkiye'nin zencileri bugun haklarini ariyor ve bizim yapmamiz gereken, bu istegin ne kadar dogal oldugunu kavrayip temel haklarini onlara uzatmak. Hukuk devletine yakisan ve biran once yapilmasi gereken budur. Kisisel olarak, dinlerin gereksizligi dusuncesini savunmama karsin, ilahi adalet arayisinin ne kadar onemli ve degerli oldugunun da farkindayim. Eger icinde bulundugumuz sistem hak ve hukuk kavramlarini insanlarina goturememisse, pastadan paylar durustce dagitilmamissa, yillardan beri ust kademedekiler calmis cirpmissa, Ankara'nin yogun burokratik yapisi icinde guclu koselerini kapmis, halka sirt cevirmislerse, hor gorulup asagilanan insanlarin ilahi adalete siginmalari kadar dogal bir sey olamaz.

Toplumsal barisin saglanmasi, bosa harcanan zaman ve enerjinin durdurulmasi, bu potansiyelin ulke yararina kullanilmasi ve yasakci dusuncelerin ozelliklede universitelerden uzaklastirilmasi gerektigini dusunuyorum. Bu kisir donguleri birbirimize anlayisli davranarak asabilecegimize inaniyorum. Ve asildigindada, Turkiye'nin geleceginin cok daha aydinlik olacagini ictenlikle savunuyorum. Iste butun bu nedenlerden oturu, bireysel haklar ve ozgurlukler icin yasaklarin kalkmasi ve yasakci zihniyetlerin degistirilmesi dusuncesindeyim.

Bugun, Emre Akoz'un yazdigim konuyla yakindan ilgili bir yazisini okudum, hosuma gitti, ilgilenenler suraya tikliyabilirler: http://www.sabah.com.tr/2008/02/02/haber,C212EA0BD65443CEAAEA17D81853763D.html

Turkce yazilarim

Turkce yazilarimi bundan sonra bu bolumde yazmak icin yeni bir yer actim kendime...

Bilim ve teknoloji ile ilgili yazilar ise burada: http://otigli.blogspot.com/

Iyi gunler...