Tuesday, November 4, 2008

Barack Amerika'nin Yeni Baskani (4 Kasim 2008/Sali)

Cok sevindigim bir durum, hayatimin en guzel ve en onemli gunlerinden birisi bugun. Evet, kesinlikle onemli, ve hayatimiz boyunca unutamayacagimiz tarihi bir gun! Benim icin bir baska anlamida, genel secimlerde ilk kez oy kullanmis olmam!

Dunyanin bu guzel umuda, yeni bir anlayisa cok ama cok gereksinimi var. Sana bu yolda basarilar diliyorum dostum.

Birde, kampanyaya destek olanlara Barack bir tesekkur mektubu gonderdi zaferinin hemen ardindan:

from Barack Obama
to Ogun Tigli
date Tue, Nov 4, 2008 at 9:12 PM
subject How this happened
mailed-by bounce.bluestatedigital.com


Ogun --

I'm about to head to Grant Park to talk to everyone gathered there, but I wanted to write to you first.

We just made history.

And I don't want you to forget how we did it.

You made history every single day during this campaign -- every day you knocked on doors, made a donation, or talked to your family, friends, and neighbors about why you believe it's time for change.

I want to thank all of you who gave your time, talent, and passion to this campaign.

We have a lot of work to do to get our country back on track, and I'll be in touch soon about what comes next.

But I want to be very clear about one thing...

All of this happened because of you.

Thank you,

Barack

Tuesday, September 9, 2008

Basbakan Cok Hircin Davraniyor!

Boyle sacma sapan sey olmaz, bir basbakan hircin anlamsizca davranislar sergiliyemez. Kendi acisindan olanlari acikliyacagi yerde, dogrudan yada dolayli olarak, ya bilincli yada farkinda olmadan kafasinda olusturdugu hedeflere saldiriyor! Aydin Dogan'da bu hedeflerden biri. O'da sutten cikmis ak kasik olmasada, su anda bence masum duruma dusen kisi. Recep'in kendini denetlemesi, ofkesini yatistirmasi ve akilci davranislar icinde bulunmasi gerekiyor. Her igrenc yolsuzluk olayinda olmasi gerektigi gibi, Deniz Fener'i yolsuzlugununda uzerine gidilmesini destekliyor olmasini beklerdim kendisinden...

Thursday, August 28, 2008

Barack Obama

Bugun tarihi bir gun. Barack Obama bugun Demokrat parti baskan adayligini resmen ustlendi. Adayligi kabul eden konusmasini 84000 kisinin doldurdugu Denver Invesco stadyumunda yapti. Konusmasinin bir kismini radyodan dinleyebildim, keske zamanim olup Denver'da olabilseydim bende :)

Basarilar dostum...

Karadeniz'deki Gelismeler

Dogu Karadeniz, guc gosterilerinin yapildigi tehlikeli bir bolge haline donusuverdi su son gunlerde! Rusya'nin Abhazya ve Guney Osetya'yi tanimasi, NATO'nun kararin geri cekilmesi konusunda nota vermesi, ote yandan Rusya'nin batinin isteklerinin tam tersi yonunde daha da sertlesmesi ve kitalar arasi fuze denemeleri yapmaya baslamasi bolgeyi iyice gergin bir duruma soktu. Ustune ustluk Tacikistan'da toplanan Shanghai grubu (basta Rusya, Cin, Hindistan ve Iran olamak uzere merkez Asya ulkeleri) son gelismeleri bugun kendi aralarinda konusuyorlar, degerlendiriyorlar.

Turkiye'nin kuzey dogusunu etkileyen bu gelismeler hicte hos degil!

Sunday, August 10, 2008

Kafkas'larda Tehlike

Kafkas'larda cok tehlikeli gerilim tirmaniyor ve savas hala devam ediyor! Bizide cok yakindan ilgilendiren bu sorun hakkinda bir kac yazi okudum bugun.

Iste bilgiler:
Fikret Bila: Rusya ve ABD'nin Kafkasya Mucadelesi
Ferai Tinc: Kafkasya'da Super Guc Rekabeti

Thursday, August 7, 2008

Olimpiyat Oyunlari Baslamak Uzere

Yarin Olimpiyat oyunlari baslayacak Pekin'de. Turkiye 4. sirada acilisa katilacak. Daha onceki oyunlarda, alfabetik siraya gore sonlarda ortaya cikan olimpiyat takimimiz bu kez baslarda yer aliyor. Nedenide Cincede Turkiye'nin 'Tu' karakterinin uc vurusta yazilmasiymis. Acilista onlerde olmak guzel bir durum. Simdiden Turkiye'ye cok cok basarilar...

Wikipedia'dan su bilgiler ilginizi cekebilir: Acilista bayrak tasiyicilar ve siralari.

Ayrica bugun, Radikal'den Haluk Sahin'in ilginc bir yazisiyla karsilastim olimpiyatlarla ilgili. Sizlerle paylasmak istiyorum o yaziyi:

//-----------------------------------------------------
Bu olimpiyatların asıl mesajı

Artık başımızı aylardır içinde tuttuğumuz delikten çıkartıp dünyaya bakmamızın zamanı gelmedi mi?
Hele bu cuma günü Beijing’de Olimpiyat Oyunları’nın başlayacağını düşünecek olursak... Bu olimpiyatların şimdiye kadar yapılmışların en önemlisi olacağını öne sürenler var. En azından ev sahibi Çin öyle düşünülmesini istiyor.
Her ne kadar, önemli olan spordur deyip dursalar da; asıl gösterinin başka alanda olduğunu başta Çinliler herkes biliyor. Milyarlarca insan televizyondan seyredecak, ama Çin yönetiminin asıl seyircisi insanlık değil bu kez.
Asıl seyirci tarih! En büyük yargıç!
Çin bu olimpiyatlara onun önünde vereceği bir sınav gözüyle bakıyor. Sanki tribünlerin üzerinden bakıyor ‘tarih baba’.
Ve Çin halkının sırtını sıvazlıyor, “İşte oldu, nihayet oldu, intikamını aldın!” diyor.
Böyle bir sırt sıvazlamayı çok özlemiş bir ulusun çocukları olarak bizim anlayabileceğimiz bir şey bu. Çöküşü 300 yıl sürmüş ve Batı emperyalizmi tarafından onuru kırılmış bir başka ‘merkezi imparatorluk’un mirasçısı olarak...
Çin, binlerce yıl süre ile bir ‘merkezi imparatorluk’tu, yani kendisini dünyanın merkezi olarak görüyordu. Tüm uygarlığa saat ayarının verildiği yer olarak.
Batı uygarlığı kapitalizm ve Aydınlanma ile büyük sıçramasını gerçekleştirince merkezi imparatorluk bir kâğıttan kaplana döndü.
Batlı emperyalist güçler mağrur Çin’in burnunu sürtmek ve aşağılamak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar...
İmparatoru Çin halkını afyon iptilasından kurtarmaya çalışıyor diye savaş açtılar, çünkü afyon ticaretinden kazandıkları paradan yoksun kalmak istemiyorlardı.
Aşağılanmanın ve onur kırıklığının en utanç verici örneklerini yaşadı Çin. İşte bu travma Çin’in bilincinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bunu anlamadan Çin’i anlamak mümkün değildi.
Çin’in nasıl olup da bir anda komünist ekonomik düzenden kapitalist ekonomik düzene geçtiğini, bunu kendisine nasıl açıkladığını merak ediyordum. Üç yıl önce Çin’e gittiğimde sorunun yanıtını buldum: Çin için süreç değil, sonuçtu önemli olan. Kalkınmayı sağladıktan ve Çin’in kırılmış onurunu onardıktan sonra, ha komünizmle olmuş ha kapitalizmle fark etmiyordu.
Mao’nun Büyük Kültür Devrimi aslında komünizme tanınan son şanstı. Çin’in bir şekilde kendisine çağ atlatacak o ‘artı değer’i yaratması gerekiyordu. Ve bunun elde edilebileceği tek kaynak Çin halkıydı. Onun emeği, sayısı, dayanıklılığı idi. Önce komünizm bunun için en uygun yol olarak görünmüştü. Parti kendi halkını en insafsız şekilde sömürebiliyor ve bunu ideolojik düzlemde haklı gösterebiliyordu.
Ama, hayır. Mao’dan sonraki yöneticiler bu sistemin yeterince verimli ve hızlı olmadığına karar verdiler. Deng Şao Ping’in dediği gibi Çin’e herhangi bir kedi değil, ‘fare yakalayan kedi’ lazımdı.
Kendi emeklerinin yanı sıra, yabancı sermayeye kapıları açarak başka yerlerden ‘artı değer’ aktarımına izin verdiler. Tüm Çin bir fabrikaya döndü. Geri kalmışlığın belkemiği kırıldı.
Ya kırılan onur? Onunla birlikte Çinlilerin ruhuna sinmiş olan aşağılık duyguları?
Onlar o kadar kolay gitmiyordu.
Bunun için bütün dünyanın parmak ısıracağı büyük bir gösteri gerekiyordu. İki gün sonra başlayacak olan Olimpiyatlar işte o gösteridir!
//-----------------------------------------------------

Haluk'un Radikal'deki yazisi icin buraya tiklayabilirsiniz.

Wednesday, August 6, 2008

Universitelerden Istifalar

Bugun ogrendigim haberlere gore, rektor atamalarinin ardindan cesitli universitelerde istifalar baslamis. Isin ilginci gecen yillarda bir kac oy alip en alttan rektor atananlar oldugunda kimsenin sesi cikmiyordu! Su siralar kahraman olmak icin kollari siviyanlar firsatini bulunca yaygarayi kopariveriyor. Yaygaracilarin icinde benim okulum ITU'de var. Niye sikayet ediyorsunuz ki? Bu sizin yillardir sesinizi cikarmadan desteklediginiz 12 Eylul Yuksek Ogretim Kanunu dogrultusunda yapilmis bir atama.

Su koltuk ne tatli birseymis!

Tuesday, July 29, 2008

Niye Emre Akoz'un Yazilarini Hala Seviyorum?

Genelde basina baktiginizda adama camur atan, tutarsiz ilan eden kisiler, yaklasimlar var. Bense her yazisini destekliyor olmasamda, tutarli ve akilci buluyorum yazdiklarini...

Dunku cok uzucu olaylar uzerine yazmis olduklari iste burda:

Bombalı mesajlar

Güngören'de patlatılan bombaların arkasında kim var? Bu tip sorulara hazırlop cevaplar vermemek gerek. Mesela "herhalde PKK yapmıştır" demek, belki de tuzağa düşmek olur.
Geçen yılın mayıs ayını hatırlayalım: Ankara'da bir "canlı bomba" Anafartalar Çarşısı önünde kendini havaya uçururken, masum insanları da katletmişti.
Birileri hemen "PKK yapmıştır" dedi. Bu işlerde uzman olan güvenlikçiler ise olaya kuşkuyla yaklaşmıştı.
Çünkü onlar terör örgütlerinin sadece kendi başlarına hareket etmediklerini, başka güçler tarafından da kullanıldığını gayet iyi biliyor.
Bir eylemi yapanlar, yani tetikçiler, bombacılar filan PKK'lı olabiliyor elbette. Ama araştırmalar sonucunda onların arkasındaki beyin takımının, PKK yöneticileri değil de örneğin "yabancı bir derin devlet" olduğu ortaya çıkıyor.

Sahi bu arada ABD İstanbul Başkonsolosluğu'na yapılan saldırıyı da hemen unuttuk.
Kimine göre bu bir El Kaide eylemiydi. Ben kullanılan kişilerin El Kaide militanı olabileceğini, ancak eylemin ardında başka bir gücün olduğu saptanırsa, şaşırmamamız gerektiğini yazmıştım.
Daha sonra konuyla ilgili bazı uzmanlar da aynı yönde demeçler verdiler; "El Kaide eylemine benzemiyor" dediler. Hatta daha da ileri giderek, "Ergenekon kokuyor" diyenler bile oldu.
Bunlar son derece haklı kuşkular. Çünkü Türkiye'de ne zaman yoğun bir siyasi kriz olsa, birileri orada burada bombalar patlatıyor, masum insanlar öldürülüyor.
Geçen yıl Cumhurbaşkanlığı seçimiyle başlayan kriz vardı. ABD'deki Hudson Enstitüsü'nde oluşturulan senaryoda İstanbul İstiklal Caddesi'nde patlayacak bombadan söz ediliyordu. Canlı bomba Ankara'da patladı.
Bu kez de, bir yandan Ergenekon, diğer yandan Kapatma davası sürüyor. Karar ne çıkarsa çıksın, iki davanın da şu anda ciddi siyasi etkileri var ve olmaya da devam edecek.
İşte tam bu ortamda, bir de bakıyorsunuz, önce ABD Konsolosluğu'na saldırılıyor, şimdi de sivillere katliam yapılıyor.
Silahlı Kuvvetler'in Kuzey Irak'ta yaptığı hava operasyonlarına PKK'nın verdiği bir karşılık olabilir mi? Elbette olabilir.
Zaten ilk akla gelen de o: "Sen bana uçakla bomba atarsan, ben de senin büyük kentlerinde bomba patlatırım."

Ancak tersinden de düşünmek gerek: "Biz bu ortamda bombaları patlatırız, insanlar ölür, zaten gergin olan ortam iyice gerilir, iktidarın ve güvenlik güçlerinin karizması çizilir, olay da PKK'nın üstünde kalır" diyenler de olamaz mı? Bal gibi olur.
Eğer internette şöyle bir gezinirseniz, kışkırtıcı propagandanın hemen başladığını görürsünüz.
Şu tip şeyler yazıyorlar:
"Ergenekon soruşturması için herkesi dinlemeyi biliyorlar ama halkı bombalardan korumuyorlar. Enerjilerini vatanını sevenleri içeri tıkmak için harcayacaklarına, bombacı katilleri engellemek için harcasınlar. Bu hükümet devam ettiği sürece can güvenliğimiz olmayacak."
İşte anlatmaya çalıştığım tam da bu: Belki de bombalar tam da bunların söylenmesi, halkta böyle bir ruh halinin oluşması için patlatılıyor.
Otoritelere gönderilen "Sana rağmen bunu yaparım" mesajı da cabası.

Saturday, July 19, 2008

Darbe Yapma Gelenekleri

Bizde yaygin bir kahvehane konusu vardir: Ulkeyi kurtarmak. Soyle yaparim boyle yaparim ulkeyi guzelce kurtaririm konusmalari birbirini izler hemen hergun.

Anlasilan o ki, siradan vatandas arasinda iyi niyete dayanip ortaya atilan bu dusunce yumaklarinin daha bir baska boyutu ordu koridorlarinda oynaniyor sanki surekli olarak! Ne varki askerler arasinda oynan bu oyun, eldeki oyuncaklar birer olum makinasi olunca tehlikeli sorunlar doguruyor! Darbe yapip basa gecmek pek cok askerin renkli ruyasi mi oluyor dersiniz?

Cok gerilerde kaldi diye dusundugumuz darbeci yaklasimlar bugun bile acikca kendini gosterebiliyor! Bu kabul edilir bir durum mu sizce? Bence kesinlikle degil!

Darbe yapmak yada yapmaya kalkismak Turkiye'de sanki bir gelenek haline gelmis. Eldeki belgelere ve yazilanlara bakinca (ornegin Can Dundar'in bugunku yazisi), oyle anlasiliyor ki kendi kafasina gore ortaya cikan ulke-kurtaricilar orgutlerini hemen kuruvermisler!

Can'in yazisina donelim ve su satirlara bakalim:
"...
İrili ufaklı onlarca cunta, darbe için fırsat kolluyordu.
Müdahale planı yapanlardan biri de Kore’den yeni dönmüş olan Faruk Güventürk’tü.
İhtilal planları yapanlar, daha 1954’te Güventürk’ün kapısını çalıp klasikleşmiş bir darbeci sorusu olan “Gidişatı nasıl görüyorsunuz?”la nabız yoklamışlardı.
“Beğenmiyorum” cevabı, derhal bir örgüt selamına dönüşmüştü:
“Öyleyse birlikte bir teşkilat kuralım.”
“Olur, kuralım.”
“Ya iktidar ya darağacı”
Bu kadar basitti işte..."

Bu garip olusumlar sanki cok gerimizde kaldi gibi geliyor insana. Dundar yazisinda 9 Subat olayini anlatiyor (ayrintilariyla Demirkirat belgeselinde yazdiklarindan soz ediyor).

Ne yazik ki, bugun bile darbe yapmaya can atan kimi ordu icinde kimisi de disinda olusumlar goruyorum. Cogunun yaklasiminin iyi niyetli oldugunu var saysak bile darbe ulkeye yapilabilecek en buyuk kotuluktur. Yakin tarihimizde pek cok ornegi var. Hangi darbe hangi sorunu cozdu? Tam tersi sorunlar kat kat artmadi mi? Cozum yolum var diyen kendini demokratik kurallar icinde ortaya koyar, yapilmasi gereken budur.

Bugun Turkiye'nin iyi bir kadroya gereksinimi oldugu acik. Ozellikle CHP icindeki Baykal ve ekibinin uzaklastirilmasi, partiye yeni kan verilmesi yeni umutlar dogurabilir. Deniz Baykal verdigi zararlari goremiyecek kadar gozu donmus durumda mi? Cozum uretemiyen bir adam niye hala bu buyuk partinin basinda? Ecevit zamanindan beri hizipci yaklasimlari biktirdi ve usandirdi artik insanlari. Su siralar yaptiklariyla ordunun cuntaci kesimine canak tuttugu, gereksizce Ergenekon avukatligina soyundugu zaten apacik goruluyor. Deniz'in ulkemize iyilik yapmak istiyorsa bir an once beceriksizligini ve inatciligini kabullenip kenara cekilmesi yapabileceklerinin en guzeli olacaktir dusuncesindeyim. Yoksa ulkenin sirtandan gecinen asalaklarin basi olduguna iyice inanacagim!

Tuesday, July 15, 2008

Gazeteci Meydan Savaslari

Gunluk gazetelere baktigimda pek cok gazetecinin surekli birbirini topa tutan yazilarini, olaylara yaklasimlarini goruyorum, izlemesi ilginc.

Bakalim bu gazeteci meydan savaslari sonunda neler neler ortaya cikacak.

Thursday, June 26, 2008

Çetin Altan'ın Yazısı

Çetin Altan ruh halimizi çok güzel açıklamış bugünkü yazısında.

Futbol topu, neden Türk bayrağının yapışık kardeşi oldu?


Özellikle bir türlü köylülükten kurtulup, modern bir teknoloji üretiminin köpüklendire köpüklendire yaygınlaştırdığı “evrensel burjuvazi” ile bütünleşememiş ve sürekli çağının dışında kalmış bir toplumda; siyasetçilerin, kitleleri avutmak için kullandığı en etkin uyuşturucu, abartmalı bir “kahramanlık” övgüsüdür.
* * *
Sıtma, kolera, tifüs, trahom kırıp geçiriyor muymuş milyonları?..
Boş ver...
Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur;
Tuttuğum yol, vatan millet yoludur.
* * *
Tarihsel kahramanlık övünmelerinin patolojisi; ilkokullardaki:
Süngümü demir gibi ellerimle kavradım,
Şanlara zaferlere yürüdüm adım adım...
Korosundan, nihayet günümüzde futboldaki “milli maçlar”a indirgenir oldu; salgın hastalıkların da, bir ölçüde trafik kazalarına dönüşmesi gibi...
* * *
Avrupa Futbol Şampiyonası’nda İsviçre’yi de, Hırvatistan’ı da yene yene, mucizeler yaratıyor ve yarı finale kalıyorduk.
Gazetelerin ilk sayfalarını, Türk bayrağı ile futbol topunun yapışık kardeşliği kaplıyordu.
* * *
Bu sabahın medyasında; Almanya’yı da devirmenin, yine muhteşem mucizesiyle mi dikilmiş Türk bayrağı ile yapışık kardeşi futbol topu, galaksiler üstüne; yoksa dervişane bir tevekkülün bilgeliği içinde, “Galip sayılır bu yolda mağlup” yutkunmasıyla mı yetinilmiş; göreceğiz bakalım.

. . .

Yazının sonrası için buraya tıklıyabilirsiniz...

Wednesday, June 25, 2008

Turkiye - Almanya Yari Final Karsilasmasi (25 Haziran 2008/Carsamba)

Karsilasmayi ilgiyle izledim, ozellikle Turkiye ilk yarida cok cok guzel oynadi ve pek cok kisiyi hayran birakti sanirim. Genelde futbola ilgim dusuk duzeyde olmasina karsin zevkle izledim bu karsilasmayi, guzel bir oyun oldu acikcasi (Turkiye: 2 - Almanya: 3).

Belkide bu kaybin bir tek guzel tarafi, son zamanlarda gazetelerden okudugumuz maganda davranislarini ortadan kaldiracak olmasi! Takimimizin kazanmasi karsisinda cok seviniyoruz dogal olarak, ancak, bastirilmis Turk insani basariya olan susuzlugunu, basariyi elde ettigi an ic-denetimsiz bicimde disa vuruyor! Buda uzucu pek cok olaya neden oluyor ne yazikki!

Turk Milli takimimizi basarilarindan oturu ictenlikle kutluyorum...

Tuesday, June 10, 2008

Aylardır aynı konularla uğraşıyoruz!

Türkiye aylardır olduğu yerde sayıyor, hep aynı konular gündemde sürekli. Yargı, Demokles'in kılıcını başımızın üzerinde sallayıp duruyor...

Düşüncem, olan bitenin demokrasi için kabul edilemez bir durum olduğu! Kendi çıkarlarını koruyan küçük bir kesim, diğer insanları hiçe saymaya devam ediyor! Halkıyla barışık olamayan bir devlet ne kadar ayakta kalabilir, bu soruyu soruyorlar mı acaba, yoksa kişisel çıkarlarını kollamaya devam etmek en önemli işleri mi öncelikle yapmaya çalıştıkları?

Devleti koruma gibi masum ve onurlu görülecek güzel sözlerin arkasına saklanıp, çıkartılmaya çalışılan kargaşa için ellerini ovuşturan asalakları görmek hiçte hoşuma gitmiyor açıkçası!

Monday, April 14, 2008

Pangea Gunu

TED'den bir mektup aldim bugun, Pangea gunu uzerine.
Bir tanesi dogrudan Turkiye'yle ilgili ama hepsi izlemeye deger...

Iste mektup:

Here's an inspiring way to start the week.

Take a look at these films. They are each just one minute long. They feature a choir in one country singing another country's national anthem: a simple idea that packs surprising emotional power.

France sings for USA

Kenya sings for India

Japan sings for Turkey

They were shot by film directors looking to support the landmark TED project Pangea Day (which I hope you have calendared for Saturday, May 10).

The event is looking amazing, and I will be writing with some breaking news later in the week. Meanwhile, check out the trailer. And do feel free to forward this note.

- Chris Anderson, TED Curator

P.S. There are more of these anthems on the way.

Wednesday, March 26, 2008

Hasan Cemal'in Yazısı

Değer verdiğim gazetecilerden biridir Hasan Cemal. Bugün Milliyet'te güzel ve önemli bir yazısı çıktı, onu aktarıyorum buraya:

Türkiye’ye yapılacak kötülükler üzerine...

Oyun aslında çok açık oynanıyor. Görmek isteyenler için gizlisi saklısı yok. 2002 yılı sonunda, AKP’nin seçimleri kazanıp hükümet olmasından beri sahnede heyecanla izlenen bir oyun bu.
Adı sır değil:
AKP’yi devirmek!
Nasıl mı?
Yeni bir 28 Şubat’la...
Muhtıra ile...
Askeri darbeyle...
Olmadı, yargısal darbeyle...
Arayışlar 2003’le birlikte başladı. Askerin doruklarında uç veren kıpırdanmalar, yargıyla üniversitenin tepelerine sirayet etti organize biçimde.
Sivil odakların bağlantı noktalarında bir kısım basın ve emekli paşaların başını çektikleri bazı kuruluşlar vardı. Perde arkasında ilginç işbirliği örnekleri, ‘organize işler’ sergileniyordu.
Askerin doruklarında rahatsızlığa yol açan ilk konu Kıbrıs oldu. Başbakan Erdoğan- Dışişleri Bakanı Gül ikilisinin Annan planıyla “Kıbrıs’ı satmaya hazırlandıkları” söyleniyor, bunun engellenmesi isteniyordu.
Ağır basan kaygılara gelince:
(1)Erdoğan hükümeti, AB’ye uyum ve demokrasi diyerek askerin elini zayıflatacaktı.(2)Bu durum Türkiye’nin bölünmesine giden yolu kısaltırken,(3)siyasal İslam‘ın güçlenmesini ve devleti adım adım ele geçirmesini hızlandıracaktı.
Ne mi yapmak lazımdı?
AKP’den kurtulmak ve AB eğer ‘özel koşulları‘mızı kabul etmiyorsa, o zaman AB’ye de sırtımızı dönerek başka sulara açılmak şarttı.
Hangi sulara?
Örneğin Tuncer Kılınç Paşa, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği koltuğunda otururken, AB’ye alternatif olarak Rusya, Çin, İran, Ortaasya sularından açık açık söz etmişti.
2003’le 2004’ün darbe tertipleri böyle bir ortamın içine oturdu. Sarıkız ve Ayışığı gibi isimler aldı.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman Paşa’yla, özellikle Jandarma Komutanı Şener Eruygur Paşa’ya kadar uzandı tertiplerin kökleri. Hatta MİT’in konuyla ilgili uyarıları gündeme geldi.
Bir kısım basında manşetler atıldı, “Genç subaylar rahatsız!” diye... Yazılar yazıldı, “Ne bekliyorsunuz, elinizi çabuk tutun!” diye... “Her şeye yeni baştan başlıyoruz!” diye... Zamanın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa’yı yıpratmak için haberler üretildi, köşeler yazıldı.
Ne çabuk unutuluyor bunlar.
Ama sonunda istedikleri olmadı.
(1)Hilmi Özkök Paşa, askerin anayasadaki yerine sadık kalarak ‘darbe tertipleri’ni etkisiz kıldı.(2)Yeni bir 28 Şubat için büyük medya ikna edilemedi.(3)Büyük işdünyası da, büyük medya gibi, hükümetin AB ve ekonomi politikalarını desteklediği için ‘darbe tertipleri’nde yer almadı.
Ama oyun devam etti.
“AKP’yi devirmek!” oyunu, özellikle 2006’dan itibaren ‘Çankaya Savaşları’ adı altında devam etti. Ne yapılırsa yapılacak ama Cumhurbaşkanlığı AKP’ye verilmeyecekti. Bunun için Türkiye istikrarsızlaştırılacak, siyasal cinayetler ile çalkalanacaktı.
Türkiye, gerçek bir hukuk skandalı olan 2007 yılı Nisan ayındaki 367’ye ve 27 Nisan Muhtırası’na böyle geldi. Askerin gece yarısı muhtırasıyla 367’deki parmağı ileride yazıldığı vakit, hiç aklınızdan çıkarmayın, demokrasi açısından Türkiye’nin yaşadığı ayıplar bir kez daha hayretle görülecektir.
Cumhurbaşkanı seçimi, muhtıra ve hukuk komplolarıyla ancak dört ay ertelenebildi. 22 Temmuz seçimlerinde AKP’nin yolu kesilmek, hiç olmazsa bir koalisyon ortağına bağlanmak istendi.
Tümü ters tepti.
Halkın muhtırası yüzde 47 oldu.
Ve Abdullah Gül Çankaya’ya çıktı.
Fakat sona ermedi oyun.
2003-2004 darbe tertipleri geride kalmış olsa da, seçim sandığında sonuç alınmamış olsa da, askerin muhtırası seçim sandığında ters tepmiş olsa da, şimdi sırada yargısal darbe var.
Bir başka deyişle:
Askeri değil hukuki darbe!
Şunu unutmayın:
Bir askeri darbe Türkiye’ye ne kadar büyük bir kötülük yaparsa, AKP’nin kapatılması da Türkiye’ye aynı ölçüde kötülük yapar.
Siyaseti istikrarsızlaştırır.
Ekonomiyi istikrarsızlaştırır.
AB ile ilişkileri dinamitler.
Ve hiç kuşkunuz olmasın:
“Ah bir ekonomik kriz çıksın da bu AKP gitsin!” diyenlere gün doğabilir, ama Türkiye iyice cepheleşir, Türkiye bin beter kutuplaşır.
Türkiye’yi gerçekten bölmek isteyenler de, Türkiye’yi radikal İslam’ın etki alanına çekmek isteyenler de, hiç kuşkunuz olmasın, AKP’nin kapatılmasına çok sevinirler.
Kim bilir kaçıncı kez yazıyorum bunları. Ama yazmayı sürdüreceğim.
Çünkü Türkiye’de rejime dışarıdan müdahaleler, muhtıralar, darbeler, bu ülkede demokrasinin yerleşmesini, siyasetin olgunlaşarak taşlarının yerli yerine oturmasını sürekli geciktiriyor.
Askerin işi siyaset değildir.
Ülke savunmasıdır.
Yargının işi siyaset değildir.
Hukuktur, hukuk devletidir.
Türkiye’yi kimlerin yöneteceğine seçim sandığında millet karar verir. Bu mekanizmaya dışarıdan müdahale demokrasiye aykırıdır ve Türkiye’ye kötülüktür.
Bu kötülüğe ortak mı olacaksınız? Yoksa demokrasiden yana mı çıkacaksınız?
Soru budur.
Üçüncü yazı yarına...

Saturday, March 22, 2008

Jonathan Livingston

Bugün bizim martıyı gördüm sahilde, biraz ürkek ve tedirgindi... İşte bu anını yakaladım Bach'ın düşlerinde yarattığı dostumun!
Posted by Picasa

Uzakta Değilim

Öyle senden uzakta değilim
Görmesini bilsin gözlerin, bakışındayım
Belki sana senden yakın
Çarpan kalbinin her atışındayım...

Orhan Veli Kanık


Çok güzel doğrusu...

Friday, March 21, 2008

Yeni Gelişmeler (Ergenekon gözaltıları)

Pek çok şey, şu sıralar hızla yaşanmakta Türkiye'de. Geçen haftanın parti kapatma davasının hemen ardından bir hafta sonra bu kezde Ergenekon'la ilgili üç kişi (İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu) sabaha karşı gözaltina alındı. Böyle apar topar göz altına alma işlerini hiç sevmiyorum. Hele hele bu insanların bir yerlere kaçacakları yoksa zaten, böyle apar toparlık niye? İşin ilginci, bugün, bütün medya nerdeyse bu olayı "Türkiye Şokta" başlıkları altında verdi. Eğer bu tür gözaltına alınmalara karşıysaniz, şok oluyorsanız, niye daha önceki gözaltilarda tutarlı davranıp karşı çıkmadınız yıllarca! Herneyse, bu yapılan, açıkça Turkiye'deki Polis Devleti havasını güçlendiren bir durumdan başka birşey değil kanımca!

Bugünün beni belkide daha çok üzen bir haberide (Milliyet), Abant İzzet Baysal Üniversitesindeki bazı öğrencilerin özel güvenlikçiler ve jandarma tarafından tekme tokat dövülmeleri olayı! Resimleri görünce içim sızladı. Öğrenciler rektörlükten izin almadan Irak'ın işgalinin 5. yılı nedeniyle açıklama yapmak istemişler. İzin alınmayışı gerekçe gösterilebilse bile, böylesine acımasızca müdahale ne oluyor! Bırakın insanlar istediklerini söyliyebilsin. İnsanımızın sesini kendi ellerimizle boğuyoruz. Hele bu kişiler, üniversite çağı öğrencileri olduğunda durum dahada düşündürücü! Bunlar bizim çocuklarımız değil mi? Sanki düşmana saldırı düzenlenircesine bir gence dayak atılmaz ki! Böyle yaptıkça ne bekliyebiliriz gelecek kuşaklardan!

Fazla dağıtmadan ilk konuma döneyim: İlhan Selçuk'uğun yazılarını severim, onlarla büyüdüm. O'nun Pencere'sinden de doğrunun bir parçasının görüldügüne inanıyorum (bir arkadaşımın çok sevdiğim felsefi söyleminin bir parçası). Ama, devlet icinde devlet olmaya kalkanlardansa eğer, hesabini kesinlikle vermeli. Devlet ve dolayısıyla halk, en tepede kendini en üstün görüp, "herşeyi bu aşağılık halktan çok daha iyi ancak biz biliriz" diyenlerden çok çekti. Ergenekon bir an önce açığa çıkartılmalı! Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu hırçın yapıda, devlet içindeki çetelerin çökertilmeye çalışmalarıyla doğru orantılı! Yerleşik kemirgenler, foyaları birer birer ortaya çıkmaya başladığında ortalığı ateşe vermekten çekinmiyorlar. Birkaç alt düzeyde piyonun yakalanmasına ses çıkartmayan ve olayın bu seviyede kalıp örtbas edilmesi taraftarı çevrelerin homurtuları şimdi daha da çok çıkar olacak.

Siz devletin iç çetelerinden temizlenmelerini istiyormusunuz? Ben içtenlikle istiyorum.
Siz Türkiye'nin uygar bir hukuk devleti olmasını istiyormusunuz? Ben çok istiyorum.
Siz Türkiye'de sulandırılmamış gerçek bir demokrasiye varmısınız? Ben varım.

Belki çok naifsin diyeceksiniz, belki aldırış etmiyeceksiniz, ama ben daha başka onurlu çözüm yolları göremiyorum. Halkıyla barışık, sevgi sunan, koruyan, hukuku üstün tutan bir devlet istiyorum.

Bu arada, özellikle geçen haftaki yazımın ardından, AKP'yi savunduğumu düşünenler olabilir! Durum öyle değil. Yaptıkları bazı işleri (özellikle 1. dönemde), benim düşünce sistemine daha yakın olduğum partilerden daha ilerici bir şekilde yapmalarını, çözüm üretebilmelerini (sorunlar yumağı oluşturup sürekli şikayet edenleri çok gördük) hoşnutlukla karşıladım. Ancak bu yeni dönemde AKP'nin, yürekten Atatürk'çü ve laik olan (benimde içinde yer aldığım) çevrelerin özellikle de son zamanlarda daha fazla oluşan endişelerini yeterince gideremediğinin de farkındayım. Bunu bir an önce dikkate almalarını öneririm!

Hepinize iyi günler :)

Saturday, March 15, 2008

Son zamanlarda en cok guldugum cizi

Facebook'tan bir tanidigim gonderdi, hatta bende digerlerine ulastirdim. Hala hosuma gidiyor, oldukca komik :)

Friday, March 14, 2008

AKP'ye dava!

Yargitay Cumhuriyet Bassavciligi'nin actigi davayi bugun ogrendim. Boyle demokrasi karsiti sacma sapan davalari kiniyorum! Olmamasi, yasanmamasi gereken olaylar hergun Turkiye'nin gundeminde. Devlet kendi halkina hala guvenemiyor, oyle bir asagilayici muamele yapmis oluyor ki bu yaptiklariyla! Sonucta yapilanlar, kolay kolay kabullenilebilir cinsten degil.

Demokrasi ve insanca yasamaya evet diyenlerin bu tur olumsuzluklarin karsisinda durmasi gerektigine inaniyorum. Boyle sacmaliklar, dunyanin hicbir uygar demokrasisinde olacak ve ozumsenebilecek isler degiller. Bu arada, ellerini avusturan kimi asalaklarinda, bu isten hoslandiklarini, kendilerine cikar beklentisi icine girdiklerini de sezinlemiyor da degilim hani! Perde arkasindan, ufak ayak oyunlariyla birseyler yapmaya kalkisan kucuk beyinler gormek hicte hosuma gitmiyor, bunu daha oncede belirmistim!

Haksizliklari kimse istemez, buna kimse dayanamaz! Biliyoruz ki, parti kapatmak, yasakci yaklasimlar icinde olmak cozum degil, hicbir zaman olamadi ve olamazda! Cogu kisi bunu anliyor ve goruyor da zaten...

Ozlemim, gelecege guvenle bakabilen, saglikli ilerliyen, iceride kendini olusturan bireyleriyle barisik, disarida saygin, guclu bir Turkiye gormek. Bunun yoluda, tutarli, demokratik kurallara bagli hukuk devletinden geciyor... Yurunulen bu yol zor olsada, diger baska onerilen cozumlerin icinde en onurlusu. Evet, demokrasiye guveniyorum, guvenmek istiyorum. Kucuk ayak oyunlariyla celme takilmazsa, ayakta durabilecek olgunlukta olduguna, guvenle ileriye donuk adimlar atacagina inaniyorum. Bu konuda iyimsermiyim? Evet, kesinlikle oyle...

Turban niye sorun oluyor? (2 Subat 2008'de yazdigim yazi)

On Bilgi: Daha once yazmis oldugum bu yaziyi Turkce bolumune tasidim bugun...

Turkiye'nin bir kismi, onumuzde biriken sorunlara gozlerini kapatmis, inatla, yasakci bir tutum icinde, kendi dediklerinin olacagina, herseyin oylelikle cozulecegine inaniyor. Demokratik bir acidan bakildiginda, hicte kabullenilemiyecek diretmelerle karsimiza cikiyorlar. Devletin ve onu olusturan, var eden toplumun bir arada barisik yasayabilmesi icin bireysel haklarin insanlarimiza ictenlikle sunulmasi gerekiyor. Bu isin lami cimi yok! Hele hele, laiklik arkasina gizlenip, anlamsiz dayatmalari ortaya sermenin hicbir tutarli aciklamasi yok. Bugun yasananlar laiklik elden gidiyor havasinda topluma yansitiliyor. Bu tur basitliklerin, ayak oyunlarinin inandiriciliklari, gecerlilikleri coktan ortadan kalkti. Laikligin hic bir yere gittigi yok, olan insanlarin insanca yasama istegi, temel hak ve ozgurluklerine kavusma ozlemi.

Dogrusunu soylemek gerekirse, bas baglamak bana cok anlamsiz gelen bir is. Dinsel anlamda da kendimi pek dinsel gormedigimi belirtmemde yarar var bu noktada! Ancak, yetiskin bir kisi basini ortup universiteye gelmek istiyorsa bunu yapabilmeli. Bu temel istege karsi cikildikca anlamsiz gerginliklerde boy gosteriyor ulkemizde. Oysaki Turkiye'nin boyle basit kisir dongulerden kendini kurtarip ileri atilmasi gerekiyor. Universite, pek cok genc icin hayatlarinda en onemli kararlari verecekleri bir yer. Nasil oluyorda, gunumuzde baskici bir kafa anlayisi, bazi genc kizlarin egitim haklarini ellerinden alabiliyor, ortami gerebiliyor, demokrasi disi yontemlere basvurabiliyor, askeri darbeye canak tutabiliyor? Sanki yillar oncesinin Amerika zencilerinin cektikleri ve hak arayis girisimleri bizim toplumumuzda bugun yasaniyor! Evet, Turkiye'nin zencileri bugun haklarini ariyor ve bizim yapmamiz gereken, bu istegin ne kadar dogal oldugunu kavrayip temel haklarini onlara uzatmak. Hukuk devletine yakisan ve biran once yapilmasi gereken budur. Kisisel olarak, dinlerin gereksizligi dusuncesini savunmama karsin, ilahi adalet arayisinin ne kadar onemli ve degerli oldugunun da farkindayim. Eger icinde bulundugumuz sistem hak ve hukuk kavramlarini insanlarina goturememisse, pastadan paylar durustce dagitilmamissa, yillardan beri ust kademedekiler calmis cirpmissa, Ankara'nin yogun burokratik yapisi icinde guclu koselerini kapmis, halka sirt cevirmislerse, hor gorulup asagilanan insanlarin ilahi adalete siginmalari kadar dogal bir sey olamaz.

Toplumsal barisin saglanmasi, bosa harcanan zaman ve enerjinin durdurulmasi, bu potansiyelin ulke yararina kullanilmasi ve yasakci dusuncelerin ozelliklede universitelerden uzaklastirilmasi gerektigini dusunuyorum. Bu kisir donguleri birbirimize anlayisli davranarak asabilecegimize inaniyorum. Ve asildigindada, Turkiye'nin geleceginin cok daha aydinlik olacagini ictenlikle savunuyorum. Iste butun bu nedenlerden oturu, bireysel haklar ve ozgurlukler icin yasaklarin kalkmasi ve yasakci zihniyetlerin degistirilmesi dusuncesindeyim.

Bugun, Emre Akoz'un yazdigim konuyla yakindan ilgili bir yazisini okudum, hosuma gitti, ilgilenenler suraya tikliyabilirler: http://www.sabah.com.tr/2008/02/02/haber,C212EA0BD65443CEAAEA17D81853763D.html

Turkce yazilarim

Turkce yazilarimi bundan sonra bu bolumde yazmak icin yeni bir yer actim kendime...

Bilim ve teknoloji ile ilgili yazilar ise burada: http://otigli.blogspot.com/

Iyi gunler...